Posts

Medea Kali - Tiyatro

Image
14.12.2016 Çılgın bir geceydi... Alışık olduğumuz standartların çok ötesinde; ancak ben ve benim gibi hayalperestler ve eski inançlara meraklılar için tam da sevdiğimiz, alışık olduğumuz ve özlediğimiz mükemmellikteydi bu gece. “Medea Kali”nin gecesiydi bu gece. Beni tanıyanlar bilir, uzaktan hayranı olup çok büyük saygı duysam da takipçisi olamadığım bir şey tiyatro. Bugün, yıllardır yapamadığım tiyatro ziyaretimi Medea Kali’ye yaptım. Ve baştan söylemeliyim, sadece ismi yüzünden muazzam bir ön yargıyla gittim oyuna. Ön yargı deyince negatif anlaşılmasın;“Medea Kali”yi ilk duyduğumda aşık oldum. “Ne olursa olsun, severim ki ben bunu!” diyordum içten içe. Fakat başka bir şeyler oldu. Beklediğimden çok öte, çok farklı... Tamamen sıra dışı. Hesap dışı... Hikayeye baştan başlamak gerekirse; Her işine saygı duyduğum ve beğendiğim müzisyen dostum Mehmet Fırıl bir gün gelip “Medea Kali isimli bir oyunun müziklerini yaptım. Devlet Tiyatrolarında sergilenecek.” müjdesini verdi. Oyunun is

Sad Doom of a Dark Soul

 Sakince yürüyordu kumsalın bitip çimenlerin ve ağaçların başladığı belirgin çizgide. Ilık bahar meltemi omzundan dökülen saçlarını savuruyor, yanaklarından usulca süzülen yaşları silmek istercesine yüzüne atıyordu. Kız ise başı önüne eğik, bakışları bembeyaz kum ile yeşil çimenlerin sınırına odaklanmış yavaşça yürüyordu. Her adımında zaman yavaşlıyor, dalgaların sesi uzaklaşıyordu. Yakındaki bir ağaçtan düşmüş küçük dalın çizgiyi tam ortadan kestiğini farkedince duraksadı. Başını yavaşça kaldırarak gökyüzüne baktı. Görmeyi umduğu şey dolunaydı, karşılaştığı ise sadece yıldızlar. Bir süre gözlerini gezindirdi, ufka baktı, ormanın arkasına baktı. Sadece yıldızlar vardı. Bu gece aya sanki hiç yer ayrılmamış gibiydi.   Genç kız ufka uzanan karanlık denize bakarak derin bir iç çekti. Şaşırmamalıydı ya da üzülmemeliydi. Tek istediği dolunayın ışığında biraz da olsa huzur bulmaktı çünkü. Ve bunun olmaması onu sıkmamalıydı. Çünkü artık alışmış olmalıydı.   Çıplak ayaklarıyla beyaz kumla

Demons of Us.

As the arms of time continue chasing each other and then embrace in some final moment that bares yet another chase, another vague click sound rushes into silence. The light reflecting on the walls is playing a game, hide and seek. Hiding from your thoughts, seeking new unconformities.  The shadows are growing longer and bolder, deeper and darker. Bringing out some new hiding places in the arms of demons. The familiar beings that caress the unconformities, search the ways out into further disabilites...  None of us really could make it through that colorful dreamplace. A garden that fed us only what our souls desired and what our hearts created. For some, it was a giant rainbow through a pastel blue waterfall with beauty and harmony all around. And for others it was just peaceful. Calm. With a soothing melody guiding their minds through wherever they felt happy. Instead we bumped into our very own fears. We met our scary demons. Some were in the dark corners of our rooms. Some were i

Acının Hikayesi

İşte yine aynı yerdeyim... Kararmış toprak, sanki son bir nefes almak için gökyüzüne ulaşmaya çalışırken can vermiş kökler, uğursuz ölüm kokusu. Kısa bir süre önce kokladığım yeşilden eser kalmadı yine. Kabullenemeyerek çatlamış toprak adeta... Bölük pörçük. Yaşam yok burada. Yaşamın istemedikleri var. Yaşamın yol açtığı, ve kendinden uzaklaştırdığı her şeyin yurdu burası... Gökyüzü bile inkâr etmiş sanki bu toprakları. Çevirmiş mavi gözlerini, sırtını dönmüş de kabarık kara saçları görünür olmuş sadece. Tek bir damla gözyaşı bile hak etmediğine inanmış. Değmezmiş, değersizmiş... Kendi evladını reddedebilen zalim bir anne gibi elini ayağını çekmiş buradan doğa. Ne bir çaba göstermiş şimdiye kadar, ne de üzülmüş ona. Sadece yoksaymış. Yürüyorum yavaş adımlarla. Bırakamam burayı asla kolay kolay. Diğerlerinin tiksintiyle uzaklaştığı, korkuyla yok saydığı bu toprakların değerini bilen tek kişiyim ne de olsa. Evet, bir değeri var. Asla unutmayacağım çok derin bir anlamı var buranın

Winds of Latisseax

Some stories have their own music to embrace you even tighter. This is one of those. ~Please read with the music below; https://www.youtube.com/watch?v=iHRVcx22zII&list=PLEB7E5321701E66DB ... There... The west winds start again. All the way from the unholy lands... Cold and savage... Yet hopeful somehow. Carries the smell of all those lost... and gone forever. And yet, it's bringing something back. Something dark, something black... I wish these idle old fingers danced on my old parchment as they once used to... I wish I could tell you all that a wind could bring in the glimpse of a tiny second... I wish... I wish I could help you taste the bitterness of its dark unknown secrets. It's sadness, it's loneliness, it's death. Have you ever smelt death? And I mean, not the rot... The very last slow seconds before life escapes. The smell of the essence of life that bursts with a final try to survive... It's bittersweet... Unlike what people always think, deat

SİGİL KIZILI

Image
İçinde sıkışıp kaldığı, gittikçe daha da küçülen odasının duvarlarını sessizce izledi birkaç dakika daha. Kapalı kepenkler arasındaki küçük boşluktan kirli sokakta gezinen Dabusları görebiliyordu. Bu anı her gün aynı şekilde yaşıyor olmasına rağmen bugün farklı hissediyordu. Sorguluyordu etrafındaki tekdüzeliği, fakirliği, annesine öfkesini ve buna rağmen onu nasıl sevebildiğini... Hesabını henüz yapamasa da koskoca bir hayat geçirmişti, her günü birbirinin aynı başlayan ve aynı biten. Bugün de onlardan biri olacaktı işte. Ancak aynı azarı yine işitmek zorundaydı evden çıkmadan. Asi düşüncelere gömüldüğü sırada odasının kapısından içeri girdi gri önlüklü tombul kadın.  "Günaydın yavrum, bugün de çıkacak mısın illa?" Yine başlıyordu işte.  "Evet anne, söz verdim dedim Helen'e her gün yardım edeceğime. O da bana kapıları görebilmeyi öğretecek." ezberden konuşuyordu küçük kız. Çünkü her sabah annesinin aynı sorusuna aynı cümleyle karşılık veriyordu.